Getting your Trinity Audio player ready... |
Sermaye özellikleri gereği her tür kötülüğü içinde barındırır. Ona yoğun bir şekilde sahip olanlarda, onun her tür kötülüğünü üzerlerinde taşırlar. Her tür değer parayla ölçüldüğü içinde, onu elinde bulunduranların gücü, işte o sermayenin gücüdür. Onunla safahat sürerler. Onunla insanları terbiye etmeye çalışırlar. Tüm güçlerini ellerindeki para gücünden alırlar. Ve İktidarları da o para güçleriyle yönledirebiliyorlar. Kısaca Kapitalizm koşullarında “değer ölçüsü para”dır.
İşte onun için başta belirttiğimiz gibi, para, kendisine sahip olan herkese kendi hastalıklarını, kötülüklerini aşılıyor. Para sermaye çevrelerinde hep “daha fazla kâr, daha fazla para” diyerek hareket ettirir. Kendileri her tür safahatı sürerler. Ancak onlara o kazancı sağlayan çalışanlarını ise açlığa mahkum etmekten sakınmazlar. Onlara, “azla yetinmeyi bilin” diyerek vede “işiniz var daha ne istiyorsunuz”, “her taraf işsizle dolu iken siz kendinizi ne sanıyorsunuz” diyebilmektedirler. Kendilerine kazanç sağlayan çalışanlarına her tür kötülüğü yapmaktan sakınmazlar. Çünkü o paranın karakteridir. Sermayenin karakteridir. Sermaye her değdiği yere kendi kötülüklerinide bulaştırır. Ona sahip olan o kötülüklerden arınması da hiç mümkün olmamaktadır.
Patronlar, çalışanlarının aylık ücretlerini geciktirmenin ötesinde, en ucuz çalıştırmayı da dayatıyorlar. Asgari ücret onlar için bulunmaz bir dayanaktır. TÜİK Mayıs ayı verilerinde açlık sınırının 2438 lirayı bulduğu, yoksulluk sınırının 7942 liralara yaklaştığı ülkemizde çalışanlar asgari ücretle yetindirmeye çalışıyorlar. Ama 2020 yılı asgari ücret 2324 lira ile açlık sınırının altında kalmıştır. Bunun ötesinde, ücretleri asgari ücretin üstünde olanlarında yine resmiyette asgari ücretli gösterip, fazlasını elden ödeme yoluyla karşılayarak, sigorta primlerini en alt sınırdan yatırmayı da ayrı bir kazanç kapısı olarak görmektedirler. Ve bu yollada hem devleti dolandırmaktadırlar hemde çalışan adına SGK’ya düşük prim yatırılmış oluyor. Bazıları ise işçileri resmiyette asgari ücretli gösterip, aslında onun altında ücret ödemeyi kabul ettirip, gösterdiği ücretin üstünü işçilerden elden almaktadırlar. Kutsal gösterdikleri o devleti kendileri kağıt üzerinde dolandırmaktadırlar.
Sorsanız, din, iman, merhamet, vicdan hep onlardadır. Bu yönüyle kendilerine toz kondurmazlar. Ama yaşamın gerçekliklerinde ise her tür dolap, düzenek, çalıp çırpmak onlarda çıkıyor. Çünkü onların kıblesi paradır. Kıblesi para olanın dini imanı ve merhameti olmaz. Onlarda vicdan denilen bir şeyde yok. Her tür şeytani planlar onların kafalarında çıkar. Pandemi sürecinde her tür sıkıntı görülmesine rağmen YİD (Yap İşlet Devret) ile yapılan otoyol, köprü, tünel, hastaneler ücretlendirmelerinden vazgeçmediler. İşte bunların kıblesi çok aşikardır. Fazla söze gerek yok. Bazı sermaye sözcüleri Çalışanlar için; “Terleri kurumadan alıyor”lar dedikleri o çalışanların esprileri ise şöyle olmuştur: “Aç kalan insanın, parasızlıktan yakacak almayan insanın terlemesi de kolay kolay olmaz ki, teri de kurusun. Olmayan ter nasıl kuruyacak” şeklinde olmuştur.
İçinden geçtiğimiz bu Pandemi günlerin başından itibaren büyük işletmeler binlerce çalışanı işten çıkardılar. Ücretsiz izne çıkarıldılar. İşin başında Kısa Çalışma ödenegi adı altında devlet ve işveren ortaklaşa 1752 lira, günlük yevmiye ise 58 lira olarak belirlenmişti. Ancak işverenler bu yolu bile kabul etmeye yanaşmadığı gibi, bu kısa çalışma ödeneğini hak eden çalışanların işveren payını bile vermekten kaçındılar. Sonra Hükümet “Ücretsiz İzne ayırma” piyangosunu patronlara çıkardı. Ücretsiz izinde ise işveren hiçbir ödeme yapmazken, işsizlik sigortasından izne çıkarılan çalışana 1168 lira yani günlük 39 lira ödenerek, bununla yaşayın denildi. Kısaca bu Pandemi döneminde işini kaybetmeme adına onları açlıkla terbiye etmeye çalışılıyor. İşten çıkarmanın yasak olduğu bu dönemde, Patronlar işten atma işlemlerine devam ederek, yasaları yok saymaktadırlar. Onlar paralarının gücünü kullanarak yasaları arkadan dolanarak çalışanları mağdur etmekten çekinmezler. Öyleki salgına rağmen ve virüs bulaşısı olmasına rağmen işçiler fabrikalarda karantinaya alınıp, işlerinin ve üretimin devamını sağlamaktan geri durmadılar. Onları ölüme sürme riskine rağmen. Onlar için esas değer paradır, çalışanın sağlığı değildir. “Paran kadar değerin var” denir. Çünkü Kıbleleri paradır. Para onların en büyük silahıdır. İnsan yaşamı onların yanında hiçbir şey ifade etmiyor.
İşverenler hiç bir zaman sendikaların iş yerlerine girmesini istemezler. Sendika demek örgütlülük demektir. Örgütlülük ise hakların kazanımı için iyi bir mevzidir. İşçilerin örgütsüzlüğü hep patronların işine gelmektedir. Örgütlü olunmayan işyeri patronları hep istediklerini çalışanlarına dikte edebilmektedirler. En ufak bir örgütlenme çabasına tahammülleri yoktur. Çünkü örgütlenen emekçi yeni haklar kazanacaktır. Yeni hak kazanımları patronların kârlarının azalması demektir. Kârlarının azalmasına ise tahammülleri yoktur. Aşırı kâr onlar için her şeyden önce gelir. Paraları en büyük güçleridir. O güç kaynakları ise kıbleleridir. Herkesi ona boyun eğmeye zorluyorlar.