Getting your Trinity Audio player ready... |
Bizim yöremizde, haddini hududunu bilmeyen, bir şeyler aşırmak için kapı kapı gezen itlere denir salakana diye… Köpeğin de bir onuru vardır oysa… Öyle köpekler beslerdi Kuzeydoğu yaylalarındaki yakınlarımız, günlerce aç kalsa başını çevirip bakmazdı bile kendisini emanet edilenlere…
Amacımız köpekler üstüne bir söylev vermek değil… ABD başkan adayı Joe Biden bir şeyler demiş Türkiye üzerine…
Gençlik yıllarımızda caddeler bulvarlar yankılanırdı isyankâr seslerimizden… “Hoşt Amerika, Puşt Amerika!” diye sloganlar atardık. Coplanır, gözaltına alınır, bıçaklanır, kurşunlanırdık… Arada bir ABD karşıtıymış gibi pozlara giren, bir yandan da onların şirketlerine memleketi peşkeşler çeken, komşu ülkeler üzerindeki politikalarda “Stratejik Müttefik” dedikleri o Şarkiyatçı, o salakana itlerle koyun koyuna işler yürüten şimdiki sağ ve sığ politikacıların o günkü temsilcileri de camilerde topladıkları kalabalıkları “din elden gidiyor” diye üzerimize salardı… Bir yanda yakın geçmişte meclis bakanlığı bile yapmış birilerinin önderlik ettiği eli sopalı, eli bıçaklı kalabalıklar, bir yanda “Amerika gitsin, Rusya mı gelsin” diye saldıran milliyetçi geçinen, ABD NATO’sunun, işbirlikçi gladyoların beslediği, “çırpınırdın Karadeniz” marşlarıyla aydınları kurşunlayanlar, devrimci gençlere tuzaklar kuran tetikçiler…
Biz gerçek devrimciler, hiçbir yabancı gücün, hiçbir emperyalist niyetin uşağı olmadık, olmayacağız… İnsan sevgisiyle, özgürlük tutkusuyla, bir lokma, bir hırka ile kafa tuttuk cihana…
O salakana başkan adayının ne haddidir, ne hududu, Mustafa Kemal’in emperyalizme karşı halkıyla birlikte dişle tırnakla kurduğu bir Cumhuriyet’in gelecek politikaları için söz etmek ama, söyleyene değil söyletene bak derler…
Onlar ki Maraş’ta anne karnında bebekleri parçalayan gözüdönmüş saldırganlığın da arkasındaydılar, onlar ki anlı şanlı generalleri parmaklarında oynatıp 12 Eylüller yaptırdılar, kendi halklarını, pırıl pırıl gençlerini kırdırdılar… Onlar ki, kendi üniversitelerinde görev yapmış Edward Said gibi Orta Doğu kökenli namuslu aydınlarının Şarkiyatçılık yapıtında anlattığı gibi dolaplar çevirdiler, Turkish Studies merkezlerinden hazırladıkları türbanlı politikalar, günleri mübarek olanla olmayan diye ayırmalar, kutlu doğum haftaları, kandiller kutlamalar ile kültür oyunları döktürdüler, FETÖ’ler beslediler, besliyorlar… Şimdi kendilerine öfkelenmiş gibi görünen birilerinden de en büyük desteği gördüler…
Onlar ki, John Dewey gibi saygın eğitimcilerinin “hayalimdeki okullar Türkiye’de kuruldu’ diye tanımladığı Köy Enstitüleri’ni içimizdeki gerici ve din bezirgânı politikacılarla el ele verip kapattırdılar…
Onlar ki, daha kısa bir zaman önce casusluk yaptığı gerekçesiyle tutuklanmış papazlarını iki sözle tahliye ettirip memleketlerine götürdüler…
Onlar alışkındır üzerimizde oyunlar oynamaya, onlar bilirler içimizdeki ciğeri üç kuruşa satılan işbirlikçilerinin çapını… Onun için de konuşur da konuşurlar…
Onların desteklediği, onların emperyalist politikalarına avadanlık yapanlar hâlâ bu ülkede çoğunluğa yakın oy alabiliyorlarsa, konuşana değil, konuşturana bakmalı…
Çıkar için, iktidar için onlarla iş birliği yapmayı sürdürenlere, onlara bir gün karşı çıkarmış gibi görünüp ömür boyu “Stratejik Ortak” yaftası takanlara, onların çıkarı için kendi komşusu ülkelerin içinde karışıklık çıkaranlara, onların camilerinde namaz kılmak hayali kuranlara bakmalı…
Şimdi hiç, boş yere küplere binmesinler, kırk ağızdan birden ses vermesinler… Bir yandan yurtsevermiş, emperyalizm karşıtıymış gibi görünen pozlara bürünmesinler…
Bir ömürdür gördük, görüyoruz, göreceğiz…
ABD emperyalizmine ve onun yerli ortaklarına karşı biz hep aynı yanık yürekle haykırdık, haykıracağız o sloganı…