Getting your Trinity Audio player ready...
|
15 Ağustos 1975 …
45 yıl önce geldi , 33 yaşında zalim ölüm.
NATO’ya Hayır’ın sembol ismi Harun Karadeniz’i saygıyla anıyorum.
Yelda AKSÖZ
Harun Karadeniz’in bir mitingde, bir grevde kendini takdimi şu şekildedir: ‘Giresun’un Alucra kazasının Armutlu köyünden Rıza oğlu Harun Karadeniz.
Ben sizdenim demenin kestirme yoludur bu.
‘NATO’ya hayır’ öğrenci başkanlığı döneminin ilk kampanyasıydı. Taşlıtarya, İstinye (Kavel işçilerinin katılımıyla) Pendik, Gebze gibi o dönemin işçi mahallelerinde yapılan gecelerde binlerce insana sesleniyordu.
1968 üniversite işgalleri arasında bir sendikacı üniversiteye gelip Harun’la görüşmek ister. (Uzun süredir Derby’de grev halindeyiz, grev hiç etkili olmuyor. Biz de fabrikayı işgal edeceğiz. Bize yardım eder misiniz’ diye sorar. Daha sonra Demir-Döküm, Hisar Çelik gibi fabrikalar da işgal edilecek, Türkiye siyasal tarihine yeni bir eylem türü girecekti. Bu olay Harun Karadeniz’in artık öğrenci liderliğinden emekçilerin sorunlarına doğrudan muhatap olmasına bir köprü oldu.
Harun Karadeniz, eli kalem tutan bir devrimciydi, yazdıklarıyla çağına tanıklık etmesini bilmişti.
O, gençlik eylemleri içinde kararlılığı temsil ediyordu. Düşünen bir beyin, iyi bir örgütçü, yönettiği kitleyi sonuna değin dengede tutabilen, serüvenden çok aklı savunan, ileri görüşlü, hayata diyalektik pencereden bakabilen bir öğrenci önderiydi.
Bağımsızlık savaşlarının önemini, gerekliliğini kavradığı kadar, ülkemizin kurtuluşunu kapitalizme ve sömürüye karşı verilecek savaşımla kurulacak sosyalizmde gören bir yurtseverdi.
Harun Karadeniz, kararlı, direnen , savaşımdan yılmayan, her türlü baskıya karşı dirençli bir yüreğin sahibiydi.
O inanmış bir sosyalistti.
12 Mart 1971 darbesinin ardından sık sık tutuklanması ve bir türlü tedavi olmak için Londra’ya gitmesine izin verilmemesiyle Karadeniz’i ölüme götüren süreç başladı
33 yaşında çekip gitti bu dünyadan ve daha söyleyecek söyleyecek çok sözü vardı.
Bırakmadılar, 12 Mart faşizminin işkence hanelerinden, her türlü iğrençliğin boy verdiği hapishanelerinden geçerken sağlığı bozuldu. Tedavi olmak istediyse de izin vermediler; kolunu, bedeninin diyeti olarak sırtlanların suratına fırlatmasına karşın karşısındakilerin öfkesini dindiremedi. Hayatını istediler ondan.
Bu hayat, 15 Ağustos 1975 günü bin bir acıyı taşıyarak dünyaya veda etti.
İstanbul sıkıyönetim adli müşaviri Harun’un eşine onun yurtdışına çıkmasına izin vermemelerinin gerekçesini açıkça belirtiyordu: Ölsün istiyoruz. O eline silah almadı eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı” dedi.
Şair Şükran Kurdakul onun ölümü üzerine yazdığı şiirini şu dörtlükle bitiriyordu:
Dalgalanır bunca ses evrende
46’dan, 51’den, 72’den
Koşup gelen ellerin güzelliği
Ölümsüzlüğü ölümünde yaratır gibi
Yürüdük Harun arkadaşın direncinde.
Uğur Mumcu’ya “Sesleniş”i yazdıran da onun ölümünün bu yürek yakan görüntüsüdür. Harun’unun ölümünden 10 gün sonra 25 Ağustos 1975’te Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet’te yayımlanan “Sesleniş ’inin ana ekseni “Vurulduk ey halkım unutma bizi”ydi.
Bu metnin Harun’a düşen diliminde şunlar yazılıdır:
” Kanserdik. Ölüm her gün bir sinsi yılan gibi, dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında, bırakıp gittik bu dünyayı ecelsiz.
Bir daha dünyaya gelmesi olanaksız olan bu kuşağın saygın bireylerinin yürekleri gencecik yaşlarında bu yurdun bağımsızlığı, bu yurdun özgürlüğü için çarptı. Tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir ülkeyi var etmek için onlar hayatlarını ortaya koydular. Öldürülmelerinin üzerinden onlarca yıl geçse de onlar hiçbir zaman unutulmadılar, hep genç kaldılar.
UĞUR MUMCU ”
Harun Karadeniz’in ve üniversite öğrencilerinin
İlk eylemi petrolün millileştirilmesi üzerinedir. Gençlik, yabancı petrol şirketlerinin ülkemizdeki etkisini kırma görev ve sorumluluğunu kendisine dert edinmiştir.
6. Filo’ya Hayır
68 Gençliğinin simge eylemi, hiç kuşkusuz 6. Filo’ya karşı yapılmıştır.
1967’nin Haziran sonlarında Amerikan 6. Filosu İstanbul limanına demirler. Filo komutanının çelengi parçalanır. Filo 1967’in Ekim’inde yeniden İstanbul’dadır. Bu kez de Dolmabahçe’de oturma eylemi yapılır.
Bu eylemleri İstanbul-Ankara yürüyüşü izleyecek, gençlik özel yüksek okulların kapatılması için bütün gücüyle haykıracaktır.
14 Mayıs 1968’de NATO’nun amblemi yakılarak büyük eylem başlatılacaktır.
O günlerde İTÜ ÖB Başkanı Harun Karadeniz, İTÜTOTB Başkanı Çetin Uygur’la ortaklaşa kaleme aldıklar bir metni dönemin Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderirler.
Metin aynen şöyledir:
Sayın Cevdet Sunay
Cumhurbaşkanı
Florya-İstanbul
İstanbul, 17 Temmuz 1968
Amerikan 6. Filosunun her gelişinde İstanbul’un lüks otelleri Amerikan genelevleri şeklinde çalışmaktadır
Görevi, bu tür yerlerdeki Amerikalıları yakalamak olan polis Amerikan genelevleri olarak çalışan otellerin kapısında nöbet tutmaktadır.
Amerikalıların bu tür rahatını sağlayan polis, devrimci Türk gençliğini tutuklamakta ve gençliğe saldırmaktadır. Saldırılarının sonuncusunu bugün saat 04.00’te Teknik Üniversite yurdunda yaptılar. Yataklarında uyumakta olan öğrencileri copladılar. Silahlarını ateşlediler. Ölü ve yaralı sayısı belli değildir.
Bu kimin polisidir?
Bazı kişiler döviz krizini, genelev gibi işleyen oteller ve gece kulüplerinde ulusumuzun onurunu satarak gidermek düşüncesi içinde midirler?
Öldürdükleri kişilerin hesabı bile sorulmayan ülkemizde, gençliğin bu soruşturmayı çok geniş tutacağının da bilinmesi gerekir.
Görevinize başlarken anayasa uyarınca Türk ulusunun şeref ve namusunu korumak için ant içtiniz
Sizi göreve çağırıyoruz.
İTÜTOTB Başkanı Çetin Uygur
İTÜÖB Başkanı Harun Karadeniz