Türkiye için, Halkçı Yurtseverlere Çağrı!

Getting your Trinity Audio player ready...

Günümüz Türkiye’sine dönüp baktığımızda, çevremizde savaşların yaşandığı, kan ve gözyaşının aktığı AB’nin tahkim yasalarını dayattığı, ABD’nin BOP adı altında bölgemizi yeniden dizayn etme ve ülkemizin bir bölümünü parçalama çabasında olduğunu görüyor ve geleceğe umutla bakamıyoruz.

Geleceğimiz olan çocuklarımıza bırakmayı arzuladığımız barış içinde yaşayacakları, çağdaş, laik ve demokratik bir Türkiye hayalinden, her geçen gün ülkemiz uzaklaşıyor…

Uzaklaştırılıyor…

Yerli işbirlikçilerin, gaflet ve dalalet içeresinde olan yönetenlerin çabalarıyla önümüz tıkanıyor. Ülke toprakları, yeraltı zenginlikleri, tarım alanları yabancılara, emperyalistlere peşkeş çekiliyor.

Ülkenin en verimli işletmeleri teker teker satılıyor.

Ekonomi yönetimi ile siyaset çarkı dişlileri arasında köylüler, işçiler, emekçiler ve geniş halk kitlelerin ezmekte, insanın, insan gibi yaşamasına geçit verilmiyor.

İktidarı ele geçirenler kendilerini ve yandaşlarını efendi, yurttaşı kul gibi görüyor, hor görüyor… Her geçen gün işsizlik artıyor, yoksulluk çığ gibi büyüyor. Fakirlik halkın kaderiymiş gibi gösterilerek seçimden seçime bir file erzak dağıtılarak oy avcılığı yaparak halkla alay ediliyor.

Yurttaşa karşı hoyrat olan iktidar, görev ve sorumluluklarını yerine getirmekten aciz durumda. Devlet tüm kurumlarını fetö yöntemiyle ele geçirdi. Geleceğe yön vermeyi bırakın, acil ihtiyaçlara bile yanıt veremeyerek, gününü kurtarmaktan bile aciz durumda.

Devleti yurttaşın hizmetine sunmakla yükümlü iktidar, halka hizmeti bırakarak kadrolaşmayı öncelik olarak gündemine almış. Kadrolara yerleştirmede bilgi, birikim ve iş deneyimini hiçe sayılarak, imamların, mollaların ve tarikat üyelerinin kadrolara yerleştirilmesini fütursuzca sürdürüyor. Kendi partisinden olmayan belediyelere el koyuyor, çalışmalarının önüne engeller koyuyor.

Kısaca bizi yönetenler kimi zaman kısa vadeli siyaset hesabı içinde, kimi zamanda açıkça maddi menfaat peşinde. Lider partisi görünümündeki sistem siyasetçinin dürüstünü kenara itmiş, çaresiz ve etkisiz bırakmıştır.

Halkçılar, devrimciler, demokratlar ve yurtseverler olarak, bu böyle gitmez, gidemez, gitmemeli!

Türkiye’nin önündeki bu engeller kaldırılmalı!
Tıkanan nefes yolları açılmalı!

Halkçı bir programı çevresinde bulunan bizler, Türkiye’nin önündeki bu tıkanıklıkları aşmak için fabrikalarsa, sokaklarsa, alanlarda, sitelerde her yerde örgütlenmek zorundayız.

Yalnız ve çaresiz değiliz: Gücümüzü dürüst ve yurtsever insanımızdan alıyoruz. Gücümüzü kul olmayı reddeden, kendini özgür birey gören cumhuriyetin değerlerine bağlı halkımızdan alıyoruz.

Kuşkumuz yok: Toplumumuz dürüstlüğü, ilkeli ve onurlu bir yaşamı bir arada istiyor.

Demokrasinin, sosyal adaletin, hukukun hâkim olduğu, herkesin düşüncesine, inancına, kimliğine özgürce sahip çıkabileceği bir dünya özlüyoruz.

Böyle bir Türkiye istiyoruz.

Ne yazık ki, bu hedeflere bugüne kadar ulaşılmamıştır.  Dileğimiz bu hedeflere ulaşmanın tek yolu da parti içi demokrasisini işleterek, devrimci ve sosyalist kadroları iş başına getirmekten geçer. Bunu hep birlikte devrimci dayanışmamızla bizler başaracağız.

Bu inançla hücre örgütlenme modelimizi her geçen gün ileriye taşımak zorundayız.

Biz; güçlü olana sömürme ve ezme fırsatı tanımayan, kolayca erişebileceğimiz hak arama mekanizmalarını kuran ve koruyan, herkesin “benim devletim” diye sahip çıkabileceği bir düzen kurulmasını birlikte başaracağız.

“Tek çıkar yol örgütlenme ve demokrasidir”

Çıkar yol bütün siyasal eğilimlerin, eşit ve özgürce katılacağı seçim sistemidir. Barajlarla, ön kesme anlayışlarla bir yere varılamaz. Halkların kardeşliği ve barış içerisinde yaşamalarının tek yolu budur. Bunun için biz bütün sorunların çözümü “demokrasidir, hukuktur” diyoruz.

Demokraside korkaklık olmaz, olmamalıdır…

Demokrasiyi araç olarak kullanarak gelen ve hukuksuzluk içerisinde olanlara yanıtı da ancak hukuk vermelidir. Bunun için kimsenin korkusu ve kuşkusu olmamalıdır.

Demokrasi ve hukuk hem insan onuruna en yakışan bir yaklaşımdır, hem de ekonomik ve toplumsal sorunlara en uygun çözüm yoludur. Kısaca demokrasi aynı anda hem onuru yücelten hem refahı artıran bir yaşam biçimidir.

Günümüz siyasal yaşamında çok farklı siyasal duyarlıklar, ideolojik ve etnik kimlikler yeşerdi, gelişti. İnsan yaşamında hayat buldu pekişti. Bu gelişmeyi bir gerginlik konusu olmaktan çıkarıp insanımızın ufkunu genişleten bir zenginlik duygusu olarak görmeliyiz. İnsan yaşamındaki kültür zenginliğimizi nasıl bir arada özgürce ve hoşgörüyle yaşıyorsak, farklı eğilimdeki, farklı düşüncedeki görüşlerin de serbestçe örgütlenerek yönetimlere katılabileceği, çoğulcu ve katılımcı demokrasi anlayışını kurmak zorundayız.  Bugün ülkemizde demokrasinin yalnızca adı var. Yurttaş siyasete yeterince katılamıyor, etkin olamıyor. Siyasi partiler ve yönetim anlayışları belli kişilere, haksız siyasi çıkar sağlayan bir anlayış içinde.

Oysa insanlar siyasi partilerde, genel ve yerel yönetimlerde karar ve söz sahibi olmak istiyor. İnsanlar kendisiyle ilgili kararlara katılabildiği ölçüde mutlu olabilirler. Demokrasi kültürünü benimserler. Bu hakkı onlar; sınırsızca kullanabilmeli, kendileriyle ilgili kararları tartışarak kendileri belirlemelidir. Demokrasinin ve çoğulculuğun gereği de budur. İşte insanlar o zaman ben de bu memleketi yönetiyorum, bende bu memleketin sahibiyim diyebilirler.

Halkçılar olarak bu anlayışı benimsiyor ve hedefliyoruz.

Halkçılar programı gönüllüleri etrafında buluşan bizler, işte bu inançlarla, Türkiye’nin ve CHP’nin tıkanan nefes yollarını açmak istiyoruz.

Bizler, demokrasiyi, barışı ve sosyal adaleti, hukuku gözeten bir çözüm önerisiyle yola çıktık.  En kısa zamanda Halkçılar örgütlemesini tamamlayarak, bu programın uygulanması halinde, özlediğimiz aydınlık bir yere ulaşacağımıza inanıyoruz.

Gelin bu programı hep birlikte hayata geçirelim. Gelin CHP’yi birlikte iktidara taşıyalım. Gelin kökenin ve inancın ne olursa olsun, her bireyin birlikte yaşamaktan övünç duyduğu, mutlu olduğu bir ülke haline getirelim.

Burhanettin Yılmaz

Exit mobile version