Korku ve Tepkisizlik Çare mi?

ZaA1
Getting your Trinity Audio player ready...

 

Ülkedeki tüm olumsuzluklara karşın birkaç cılız ses dışında her şey yolunda gibi yaşam devam ediyor. Demokratik hakları için, açlık grevinde ölenler, gözaltına alınanlar, tutuklanmalar, eğitimdeki çöküş, ekonomik kriz hiç mi hiç etkilemiyor bu toplumu?
Haydi, tüm bunlara toplum duyarsız diyelim, peki her türlü karalamalara, her türlü iftiralara karşın muhalefetten bile birkaç cılız ses çıkıyorsa, başka ne yapılabilir ki?
Bunlar ne futbol takımları ne de magazin figürleri kadar yer alamıyor medyada, Dile getirenlerinse, yaptırımlar balyoz gibi iniyor kafalarına. Sosyal Medyadaki paylaşımlar da aynı akıbete uğruyor.
Nasıl bir dönemden geçiyoruz, yaşananların farkında değimli toplum? Farkında olanlarda çaresiz alternatif üretemiyor.
Bakın Adana Yüreğir’de Gençlik Kolu Başkanımızı mahkeme serbest bırakıyor, akşam televizyonlarda verilen mesajlar sonrası, ertesi sabah emir olarak algılanıp tekrar tutuklanıyor.
Onlar siyaseti kendi açısından böyle yapıyorlar tamam da, CHP’nin verdiği tepki ne? Birkaç demeç o kadar. Yeterli mi? Yeterli olsaydı gencimiz şimdi özgür olmaz mıydı?
Örgütlenme eylem içinde olur. Bu iş demeçlerle geçiştirilemez. Peki, bireysel tepkiler yeterli mi? Elbette önemli ancak yeterli değil, önemli olan bireysel tepkilerin toplumsal tepkilere dönüşebilmesi. Gezi direnişi kitleleri nasılda birleştirdi. Nasıl da heyecan yarattı.
Tepkisizlik, yapılanlara onay vermek anlamına gelir. Toplum korkudan sindikçe, baskı ve hukuksuzluk giderek artar. Bu akıl almaz davranış için bakın Nöro Felsefe ne diyor?

Bölücü politikalardan beslenen ve medet uman bazı liderler, insanların bu temel eğilimini güdümleyerek çeşitli ayrıştırıcı yollara giderler. İşte bu güdümlemeyle da en aydın veya en bilgili olduğunu varsaydığınız insanlarda bile korkuya yol açar. Bu da “kişiye aidiyet ve bağlılık duygusunu güçlendirir.” AKP’nin 18 yıldır iktidarda olmasının ardında bu yatıyor olabilir mi?
O halde biz sessizliği yadırgamak yerine örgütlenmeyi gerçekleştirebilmeliyiz. Bakınız:
16 Nisan’da YSK kararına CHP Hak Hukuk Adalet yürüyüşündeki gibi toplumsal bir tepkiye verilebilseydi sonuç buralara kadar gelir miydi? Verilen bireysel tepkiler sonuç getirmez. getirmedi de. Ya sonra ne oldu da sessizliğe bürünüldü.
Tek kişi yönetimi için değiştirilen Anayasa, her zaman keyfi bir yönetim uygulamasına gebedir. Bu nedenle de bugüne kadar verilmeyen tepkilerin sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyoruz.

16 Nisan’ın doğurduğu sonuçların Meşrutiyet anlayışından farkı yok. Değişen sistem meclisi etkisizleştirmiş, denetim yetkisini almış, yürütmeyi tek kişinin yetkisine bırakmıştır.
Meşrutiyet dönemlerinde, siyasi, askeri ve ekonomik krizler nedeniyle din baskı aracı olarak kullanılmıştır. Şeyhüslam (diyanet) devlette etkin olmuştur, kısacası İstibdat yönetimi yaşanmıştır. Peki, bugünde aynı anlayış hakim değil midir?
İktidar, CHP’ne asılsız suçlamalarla algı yaratmaktadır. Hala Genç Cumhuriyet dönemi CHP’ne saldırıyorlarsa bugünün CHP’ne algılarla yaratılıyorsa buna dur demenin bir vakti gelmiş ve geçmiştir bile.
AKP genel başkanının kendi seçmenini motive etmek için söylediği sözler, CHP seçmeninin onurunu kırmaktadır.
CHP, uzun bir süre iktidar alternatifi olamamıştır. Kamuoyuna araştırmalarına bakıldığında öyle gösteriyor ki ilerleyen süreçte de standart oylarının üzerine çıkılamayacaktır.
Bunun için gecikmeden, ne yapmalı, nasıl yapmalı? Çözümlenmeliyiz ve ona göre örgütlenmemizi gerçekleştirmeliyiz.
Eğer hala ŞZD (şimdi zamanı değil) diyorsak 2023’te hoş geldin istibdat yönetimine demekten başka çaremiz kalmaz.
Yoksa ülke kuran CHP, 100 yıl sonra ülkenin yıkılışını seyreden CHP olarak tarihe geçecektir.

Ersin Ertürk- Eskişehir- 22 Mayıs 2020

Exit mobile version